Yüzyılın belki de en etkileyici bilim insanlarından biri olarak bilinen Albert Einstein, bilim dünyasına damga vurmuş bir isimdir. Dâhi kelimesinin tam anlamıyla karşılığı olarak görülen Einstein, sarsıcı bilimsel fikirleriyle büyük bir çığır açtı.
Einstein’ın hayatı, sadece bilimsel başarılarıyla değil aynı zamanda pasifist görüşleri ve sivil haklar konusundaki tutumuyla da dikkat çekiyor. Bu önemli şahsiyet, bilim dünyasındaki dâhiyeti kadar barış ve adalet için de mücadele etmiştir.
Gelin, geçtiğimiz yüzyılın en önemli bilim insanlarından biri olan Albert Einstein’ın yaşamına dair az bilinen bazı gerçekleri birlikte keşfedin!
1. Matematikte Yetenekli Bir Çocuktu:
Matematikte Üstün Yetenekli Bir Çocuktu: Einstein’ın gençliğinde matematikle arasının iyi olmadığı iddiası, aslında gerçeği yansıtmıyor. Münih’teki lise yıllarında yüksek notlar elde eden Einstein, sadece öğretmenlerinin dayattığı “mekanik disiplin”den şikayetçiydi. Nobel adayı olacak olan Einstein, 15 yaşında okulu bıraktı ve devlet denetimindeki askeri göreve katılmamak için Almanya’dan ayrıldı. Ancak, bu dönemde bile arkadaşları arasında matematikte üstün bir yetenek olarak tanınıyordu. Bir gazete haberinde temel matematikten kaldığı iddiasını duyduğunda, Einstein bu iddianın gerçeği yansıtmadığını belirterek şunları ekledi:
“On beşimden önce diferansiyel ve integral hesaplamalarını yapabiliyordum.”
2. Gizemli İlk Kızı Lieserl:
1986 yılında Einstein, Alman vatandaşlığını reddettiğini açıkladı ve Zürih’teki İsviçre Federal Teknik Okulu’na kaydoldu. Bu dönemde, Sırp kökenli bir fizikçi adayı olan Mileva Maric ile arasında derin bir bağ başladı. İki sevgili daha sonra evlendi ve mezun olduktan sonra iki oğulları oldu. Ancak ayrıldıktan bir yıl önce, Maric’in dünyaya getirdiği Lieserl adında yasa dışı bir kız çocuğu ortaya çıktı. Einstein, bu çocuktan ailesine hiç bahsetmedi. Biyografi yazarları, Lieserl’in varlığından haberdar olmadan önce, Einstein’ın 1980’lerin sonlarına kadar yazdığı özel yazıları incelememişti.
Bazı araştırmacılar, Lieserl’in 1903 yılında Kızıl Veba salgınında hayatını kaybettiğini düşünüyor. Diğer bazıları ise hastalığı yenerek, Maric’in memleketi Sırbistan’da bir aile tarafından evlatlık alındığını iddia ediyor.
3. 9 Yıl Boyunca İş Arayan Einstein:
Einstein’ın akademik kariyerinde bir iş bulması, tam dokuz yıl süren bir süreçti. Deha özelliklerini Zürih Teknik Okulu’ndaki yıllarda göstermeye başlamış olsa da, isyankar doğası ve derslere karşı özel bir ilgi göstermemesi, 1900 yılında mezun olduğunda hocalarının referanslarını olumsuz etkiledi. Genç fizikçi, Bern’deki İsviçre patent ofisinde çalışmaya başladı. Bu iş, Einstein için ideal bir denge sağladı; yardımcıları sayesinde ofis görevlerini hızla tamamlıyor ve günün geri kalanını yazılarına ve araştırmalarına ayırabiliyordu.
1905 yılı, genellikle “mucize yılı” olarak anılan bir dönemdi. Einstein, o yıl dört devrim niteliğinde makale yayımladı. Bu çalışmalarda ünlü denklem E = mc^2’yi ortaya koydu ve özel görelilik teorisini açıkladı. Bu buluşlar, Einstein’ın fizik dünyasına olan katkılarını vurgularken, akademik alandaki profesörlük kadrosunu elde etmesi maalesef 1909 yılına kadar gecikti.
4. Boşanma Anlaşmasının İlginç Bir Parçası:
Mileva Maric’le olan evliliği sona erdikten sonra, Einstein 1910’da radikal bir karar alarak Berlin’de kuzeni Elsa ile yeni bir hayata başladı. Maric’le resmi olarak 1919’da boşandılar ve bu boşanmanın bir parçası olarak Einstein, yıllık nafakasını ödemeyi ve Nobel Ödülü’nden elde edeceği her geliri Maric’e vermeyi kabul etti. Bu anlaşma, Einstein’ın gelecekte Nobel Ödülü kazanacağına olan güvenini yansıtıyordu, ve bu güveni boşa çıkmadı.
Maric, bu koşulları kabul etti ve daha sonra Einstein, 1922’de fotoelektrik etki üzerine yaptığı önemli keşifle Nobel Ödülü’nü kazandığında Maric’e küçük bir servet verdi. Bu dönemde Einstein, Elsa ile evlenmişti ve 1936 yılındaki ölümüne kadar onunla birlikte kaldı.
5. Bir Güneş Tutulmasıyla Yıldızlaşan Einstein:
Genel Görecelik Teorisinin Zaferi” 1915 yılında Einstein, genel görecelik teorisini duyurdu, burada yerçekimi alanlarının uzay ve zaman dokusunda bozulmalara neden olduğunu ortaya koydu. Ancak, bu teori, 1919 Mayıs’ına kadar tartışmalı bir konu olarak kaldı. Ancak o yıl gerçekleşen bir Güneş tutulması, teorinin pratikte doğruluğunu kanıtlamak adına büyük bir fırsat sundu.
Einstein’ın teorisini son kez kanıtlamaya kararlı olan İngiliz astronom Arthur Eddington, Batı Afrika kıyılarına seyahat düzenleyerek Güneş tutulmasını fotoğrafladı. Yaptığı inceleme sonucunda, Güneş’in çekim kuvvetinin ışınları 1.7 arc-sn kadar bükülebildiğini tespit etti, ki bu değer, genel görecelik teorisinde öngörülenle aynıydı. Bu olay, Einstein’ı bir gecede dünya çapında ünlü yaptı; gazeteler, onu Sir Isaac Newton’ın halefi olarak ilan etti. Bu başarı üzerine Einstein, kozmosla ilgili teorilerini dünya genelindeki dinleyicilere anlatmak amacıyla dersler vermeye başladı.
Walter Isaacson’un Einstein biyografisine göre, 1919’daki Güneş tutulmasından altı yıl sonra, görecelik teorisi hakkında 600’den fazla kitap ve makale yazıldı.
6. FBI’nın Gözetiminde Einstein:
Nazizmin Yükselişinden Amerika’ya Kaçış” Adolf Hitler’in 1933’te güçlenmesinin hemen öncesinde Einstein, Berlin’den ayrılarak Amerika’ya yerleşti ve New Jersey’deki Princeton Üniversitesi’nde Gelişmiş Çalışmalar Enstitüsü’nde görev almaya başladı. Pasifist görüşleri, sivil hakları savunması ve sol eğilimleri, J. Edgar Hoover’ın FBI ajanlarının dikkatini çekti. Amerika’ya yerleşmesiyle birlikte FBI, 22 yıl süren bir gözlem kampanyasına dönüşen bir operasyon başlattı. Ajanlar, Einstein’ın telefon görüşmelerini dinledi, postalarını açtı ve Sovyet casuslarına dair herhangi bir bilgi bulma umuduyla çöplerini karıştırdı.
Girişim sonuçsuz kalsa da, Einstein 1955 yılında hayatını kaybettiğinde, FBI’ın elinde 1.800 sayfalık bir gözlem notu birikmişti.
7. Einstein’ın Çelişkili Yolculuğu: Atom Bombası ve Nükleer Silahsızlanma
1930’ların sonlarında Albert Einstein, yeni araştırmanın Alman bilim insanlarını atom bombası üretimine yönlendirdiğini öğrendi. Nazilerin elindeki kıyamet silahı fikri, pasifist ilkelerini bir kenara bırakarak Macar fizikçi Leo Szilard ile işbirliği yapmasına neden oldu. Szilard daha sonra, Başkan Franklin D. Roosevelt’e atom araştırmalarını teşvik etmek amacıyla bir mektup yazmada Einstein’a yardımcı oldu. Einstein, Manhattan Projesi’nde doğrudan görev almasa da, Hiroşima ve Nagasaki bombalamalarındaki rolünden dolayı pişmanlık duyduğunu ifade etti. “Eğer Almanlar atom bombasını üretmeyi başaramayacaklarsa, parmağımı bile oynatmazdım,” dedi Newsweek’e. Daha sonra, nükleer silahsızlanma taraftarı oldu.
1955 yılında ölmeden önce, filozof Bertrand Russell ile birlikte “Russell-Einstein Manifestosu”nu yazarak nükleer savaşın tehlikelerini vurguladı. Bu açık mektup, yönetimlere “barışçıl yollarla anlaşmazlıkları çözmeleri gerektiğini” söylüyordu. Einstein, yaşamı boyunca çelişkili bir yolculuk sürdürdü: atom bombasının gelişimine katkıda bulunmasının ardından, nükleer silahsızlanma ve barışın savunucusu olarak ortaya çıktı.
8. Einstein’ın İsrail Başkanlığı Teklifi: Soyuna Bağlılık ve Siyonizme Karşı Duruş
Dini açıdan geleneklere uymasa da Einstein, Yahudi soyuna derin bir bağ duydu ve genellikle Yahudi düşmanlığına karşı konuşmalar yaptı. Siyonist bir görüşe tam anlamıyla bağlı olmasa da, İsrail’in ilk başkanı Chaim Weizmann’ın 1952’de ölümünden sonra, İsrail yönetimi Einstein’ı ikinci ulusal başkan olarak görmeyi düşündü. 73 yaşındaki fizikçi, bu teklifi düşünmek için fazla zaman harcamadan reddetti.
“Tüm hayatım boyunca objektif konularla uğraştım. Bu yüzden doğal liderlik yeteneklerimden, insanlarla doğru şekilde etkileşimde bulunma becerimden ve resmi görevleri yürütme kabiliyetimden yoksunum,” dedi. Einstein, bilime ve dünya meselelerine odaklanmaya devam etti, siyaset sahnesine girmeyi tercih etmedi.
9. Einstein’ın Beyni: Ölümünden Sonra Çalınan Sırlar
Einstein, 1955 Nisan’ında abdominal aort anevrizması nedeniyle hayatını kaybettiğinde, vücudunun yakılmasını vasiyet etmişti. Ancak Princeton’daki bir patolog olan Thomas Harvey, otopsi sırasında Einstein’ın beynini çıkararak sırlarını keşfetme umuduyla bir kavanoza sakladı. Harvey, Einstein’ın oğlundan isteksiz bir onay aldıktan sonra beyni kesip parçalarını çeşitli araştırmacılara gönderdi. 1980’lerden bu yana birçok çalışma yapıldı, ancak çoğu geçersiz veya yetersiz kaldı. Bu çalışmalardan en bilineni, 1999’da Kanadalı bir grup üniversite öğrencisi tarafından yayımlanan tartışmalı bir makale oldu. Yazıda, Einstein’ın parietal lobunda normalden farklı kıvrımlar bulunduğu iddia ediliyordu.
Ölümünden sonra vücudunun parçalarını incelemek, bugünün insanına pek bir şey katmasa da, Einstein’ın tarihe damgasını vuran çalışmaları ve sözleri, çağının çok ötesine taşınmaya hazır bir miras bıraktı.
Etiketlendi:
- Biyografi
Ne düşünüyorsunuz?
Fikrini bilmek güzel. Yorum bırakın.