Diyetinizin Gerçekten İşe Yaraması İçin 3 Kural
Kilo verme ipuçları arasında kaybolmaktan bıktınız mı? Biz de aynı hissiyatı yaşıyoruz. Bu yüzden bir obezite uzmanına, kilo vermenin gerçekten etkili olup olmadığını sorduk. Ancak, çevrimiçi tavsiyeler arasında dolaşıyorsanız, hayal kırıklığına uğramaya hazırlıklı olun. Doktorlar ve bilim insanları arasında kilo verme konusunda gerçekten etkili olanın ne olduğu konusunda sürekli bir tartışma var.
Örneğin, TikTok fenomenleri gibi diyet uzmanları var, örneğin Profesör Tim Spector. Diary Of A CEO podcastinde şu ifadeyle dikkat çekti: “Egzersizin pek işe yaramadığını düşünüyorum.” Tabii ki egzersizle kilo vermek mümkündür. Sonuçta, Tour de France bisikletçileri günde yaklaşık 5,000 kalori yakar ve üç haftalık yarış boyunca kilo verirler. Ancak asıl sorun, çoğumuzun gündelik yaşamda yeterince egzersiz yapmamasıdır.
Kalori saymanın sınırlamalarını savunanlar da var. Gıda ambalajlarında belirtilen kalori miktarlarına körü körüne güvenmememiz gerektiğini düşünüyorlar. Yine de, hangi diyetin gerçekten işe yarayacağı konusunda bir tartışma var.
Peki, gerçekten işe yarayan bir diyet var mı? Şaşırtıcı bir şekilde evet, ancak genellikle pazarlama nedeniyle değil. Diyetlerin gerçekten işe yaramasıyla ilgili basit bir gerçek var: Bir diyetin işe yaraması için kalori açığının olması gerekiyor. İşte işe yaradığı gözlemlenen TÜM diyetlerin çoğunun paylaştığı üç özellik:
– Kalorileri açıkça sınırlarlar
– Yüksek protein içerirler
– Yüksek lif içerirler
Şimdi bunlara biraz daha detaylı bakalım:
1. Kalorilerinizi Doğru Şekilde Sınırlayın
Elbette sadece kalori sınırlayan diyetler de var. Bu, porsiyon kontrolünü içerir – temelde her şeyden biraz daha az yemek yemek – ki bu çok etkilidir, ancak uygulaması zordur. Kalorilerinizi sınırlandırmanın daha etkili yolları da vardır. Örneğin, düşük kalorili ancak besin açısından zengin shake’ler kullanmak başlangıçta etkili olabilir. Ancak, uzun vadede bu tür yöntemler sürdürülebilir olmayabilir.
Başka bir popüler yaklaşım da grup destekli programlar içeren, Slimming World ve Weight Watchers gibi programlardır. Her birinin kendi benzersiz satış noktası olsa da, hepsi bir şeyleri birlikte yapmanın daha olası olduğunu vurgularlar. Ayrıca, aralıklı oruç ve zaman kısıtlı beslenme (TRE) yaklaşımları da bulunmaktadır. En yaygın aralıklı oruç varyasyonu, 5:2 diyetidir, burada insanlar beş gün boyunca normal yemek yerler ve ardından iki gün boyunca kalori alımını 500-600 kaloriye sınırlarlar.
TRE ise, bir gün içinde yemek yeme süresini sınırlar, genellikle altı ila sekiz saatlik bir pencereyle sınırlanır. Her ikisi de birçok insan için bir kalori açığı yaratır. Ancak soru şu ki, kalori azalmasının ötesinde, bunların herhangi bir ek metabolik avantajı var mı?
Temel kavram, oruç sırasında vücudunuzun kaslarınızda ve karaciğerinizde depolanan karbonhidratları (glikojen olarak) kullanarak yağ yakmaya başlamasıdır. Fareler üzerinde bu diyetlerin etkinliğiyle ilgili bazı kanıtlar varken, insanlar üzerinde yapılan son çalışmalar aralıklı oruç veya TRE’nin kalori azalmasının ötesinde anlamlı bir avantaj sağlamadığını göstermektedir.
Peki ya kalori sayma? Tüm kaloriler eşit değil mi? Aslında, tüm kaloriler vücudumuzda küçük enerji patlamalarıdır. Ancak yiyecekleri sadece kaloriler açısından değil, vücudumuzun onları sindirmek için harcadığı enerji miktarına göre de değerlendirmeliyiz. Bu nedenle, yiyeceklerin kalorik erişilebilirliği göz önüne alınmalıdır, yani bir yiyecekten elde edebileceğimiz enerji miktarı, içindeki toplam kalori miktarından daha önemlidir.
2. Yüksek Protein İçeren Besinler Tüketin
Protein, karbonhidratlar ve yağ olmak üzere üç makrobesinden kimyasal olarak en karmaşıktır. Yağ ve karbonhidratlar sadece karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur ve bu nedenle metabolize etmek veya depolamak enerji açısından verimlidir. Ancak protein, diğerlerinin yanı sıra önemli miktarda azot içerir. Bu nedenle, kullanılmayan her fazla protein hemen enerjiye dönüştürülür veya yağa dönüştürülür. İkinci olarak, proteinin metabolize edilmesi için vücut tarafından enerji harcanır ve bu süreçte idrarımızda üre olarak atılır.
Proteinin kalorik erişilebilirliği %70’tir. Yani, tüketilen her 100 kalori protein için sadece 70 kalori kullanılabilir. Geri kalan 30 kalori, proteinin metabolize edilmesi için gereken enerjiyi temsil eder. Bu nedenle, protein kaynağınızı dikkatlice seçmek önemlidir. Balık, tofu, fasulye ve fındık gibi çeşitli protein kaynaklarını içeren bir diyet düşünün. Karşılaştırma yaparsak, yağın kalorik erişilebilirliği %98’dir, yani enerjiye dönüştürmenin neredeyse hiçbir şey maliyeti yoktur, bu yüzden uzun süreli bir yakıt deposu olarak çok verimlidir. Karbohidratlar için ise, bu, kompleks (%90 erişilebilir) veya rafine (%95 erişilebilir) olabilir.
3. Yüksek Lif İçeren Yemekler Yiyin
Lif aslında bitki kökenli bir karbonhidrat türüdür, ancak büyük bir kısmı insanların sindiremediği bir yapıda düzenlenmiştir. Lif, tabii ki bağırsak sağlığımız için son derece önemlidir, her şeyi düzgün ve düzenli tutar. Ortalama olarak, her birimiz günlük olarak sadece 15 gram lif tüketirken, 30 gram lif hedefine ulaşmaya çalışmalıyız. Kalorik erişilebilirlik açısından, lif sindirimi yavaşlatır, bu da besinlerin daha uzun bir süre boyunca salınmasına ve nihayetinde emilen kalori miktarının mutlak olarak azalmasına neden olur. Sosyal medyada meyvenin yüksek şeker içeriği nedeniyle büyük miktarlarda tüketilmemesi gerektiğini belirten birçok gönderi var. Gerçek şu ki, lifin varlığı çoğu insanın fazla meyve yemesini zorlaştırıyor! Bu yüzden istediğiniz kadar meyve ve sebze yiyin.
Lifin etkisini gösteren bir örnek, bir bardak portakal suyunu bir tüm portakalı yemekle karşılaştırdığınızda görülebilir. Portakal suyu içtiğinizde, şeker hemen hemen bir gazlı içecekle aynı konsantrasyonda olup hemen vücudunuz tarafından emilir. Ancak bir portakal yemek, önce çiğnemeyi içerir, bu da vücudunuzun besinlerin gelişi için hazırlanmasına olanak tanır; ikinci olarak, şeker lif içinde kilitlidir, bu nedenle sindirim sisteminizin bu şekerin çıkarılması için zaman ve enerji harcaması gerekir, böylece daha dolgun hissedersiniz. İşte bu nedenle lif açısından zengin beslenme yaklaşımları, bitki kökenli, düşük GI’li ve Akdeniz diyetleri gibi, aynı zamanda alkali gibi karmaşık (ve genellikle yanıltıcı) arka hikayeleri olan, genellikle bitki kökenli diyetler kilo vermek için işe yarar.
Sağlıklı Yaşam İçin Adımlar
Bu üç temel kuralı uygulayarak sağlıklı bir kilo verme sürecine adım atabilirsiniz. Unutmayın ki, kalıcı ve sağlıklı kilo vermenin anahtarı, sürdürülebilir ve dengeli bir diyettir. Kalori açığı yaratırken, yüksek protein ve lif içeren besinlerle beslenmek hem sağlığınızı korumanıza hem de kilo vermenize yardımcı olacaktır. Sağlıklı yaşam tarzını benimseyerek hem bedeninizi hem de ruhunuzu besleyin.
Sağlıklı ve mutlu günler dileriz!
Ne düşünüyorsunuz?
Fikrini bilmek güzel. Yorum bırakın.