Yaklaşık 40.000 yıl önce, mamut dişinden büyük bir özgünlük ve ustalıkla yontulmuş bir heykelcik Almanya’daki Hohlenstein-Stadel Mağarası’nda keşfedildi. Bu 31 cm uzunluğundaki heykelcik, ayakta duruyor ve belki de hafif parmak uçlarında dengede duruyor. Figür, bir mağara aslanının kafasına ve kısmen insan vücuduna sahip. Bu heykelcik, gerçek fiziksel bir formu olmayan ancak doğaüstü ile ilgili fikirleri sembolize eden bir varlığın bilinen en eski temsili olarak kabul ediliyor ve Almanya’daki Ulm Müzesi’nde sergilenmektedir.
Aslan Adam, mamut dişinden yapılmıştır. Mamutlar, geç dönem Buz Devri’nde yaşamış en büyük hayvanlardan biriydi. Doğadaki en vahşi avcılardan biri, Afrika aslanından daha iri olan mağara aslanıydı. Bu aslan adam figürünü yapan sanatçı, mamut, aslan ve insanı bir araya getirmiştir. Bacaklar ve kasık kısmı insana aitken, göbek deliği de aynı insanınki gibi yerleştirilmiştir. Gövdeden baş kısmına doğru yukarı çıktıkça, son derece geniş ve güçlü omuzlar ve aslan kafası şeklindeki baş kısmı göze çarpmaktadır. Bakışları da duruşu gibi güçlü ve izleyiciye yöneliktir.
Heykelin yüzündeki detaylar, onun dikkatli olduğunu, izlediğini ve dinlediğini göstermektedir. Kulak arkasındaki küçük izler, kulak sesin geldiği yöne doğru döndüğünde oradaki kasların nasıl gerildiğini anlatmak için yapılmıştır. Gözleri ileriye bakmakta ve ağzında garip bir sırıtma dikkat çekmektedir. İnsan ve hayvan özelliklerinin bir araya gelmesi, bu dikkat kesilme hali ve etrafla etkileşimi, burada bir iletişim olduğuna işaret etmektedir.
Bu iletişimin o dönemin insanlarının doğaüstü inançlarını veya ritüellerini yansıtabileceği düşünülmekte ancak heykelin bir simgeyi, bir tanrıyı ya da bir yaratılış hikayesini temsil edip etmediği belirsizdir. Burada asıl önemli olan, aradaki iletişimdir. Yalnızca doğaüstü olduğuna inanılan varlıklarla olan iletişim değil, aynı zamanda sosyal kaynaşmanın bir parçası olan ateş etrafında birbiriyle hikayeler paylaşmak gibi bir iletişimi de içermektedir. Aslan adam figürünün vücut yüzeyinin pürüzsüz olması, bu figürün bu tarz ortamlarda elden ele geçirildiğine işaret etmektedir.
UNESCO, 2017 yılında Stadel Mağarası ve diğer Svabya bölgelerini Dünya Mirası Alanları olarak kabul etti. Bu, insanlığın tarihine ışık tutan bu eşsiz eserin ve onun çağlar öncesinden gelen öneminin küresel bir tanımasını simgeliyor. Bu tarihi ve kültürel zenginliklerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından büyük bir adımdır.
Etiketlendi:
- Sanat
Ne düşünüyorsunuz?
Fikrini bilmek güzel. Yorum bırakın.