Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, nesli tükenmiş hayvanları yeniden hayata döndürülmesi artık gerçek bir olasılık haline geliyor. Bilim insanları, bazı nesli tükenmiş hayvan türlerini tekrar canlandırmayı amaçlıyor.
İnsanlar, tarih boyunca gittikleri her yerde, çeşitli hayvan türlerinin soyunun tükenmesine yol açtılar. Bu hayvanlar ya avlanarak nesli tükendi ya da iç tür rekabeti gibi nedenlerle yok oldular.
On binlerce yıl önce, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan büyük megafauna türlerinin yok olması, insanların ortaya çıkmasıyla aynı döneme denk geldi. Avrupa’da ünlü Yün Mamutları kayboldu, Amerika’da Glyptodon gibi ilginç hayvanlar avlanarak soyu tükenme tehlikesiyle karşılaştı ve Avustralya’da insanların gelmesinin ardından, Hayvanların %85’i tükenme riskiyle karşı karşıya kaldı.
Ancak bu durum, türlerin sonsuza dek yok olacağı anlamına gelmez. İşte bilim insanlarının eski nesli tükenmiş altı hayvan türünü yeniden hayata döndürme çabası:
Yolcu Güvercini
Yirminci yüzyılın başlarında ticari avcılık, yolcu güvercinlerinin soyunu tüketerek onları yok etti. Kuzey Amerika semalarında bir zamanlar milyonlarca dolaşan bu tükenmiş hayvanlar, belki de tekrar geri dönebilirler.
Ancak bu kuşların tekrar çoğaltılması için klonlama gibi geleneksel yöntemler uygun değil. Bunun sebebi, bozulmamış DNA’nın artık mevcut olmamasından kaynaklanan zorluklar.
Bu noktada, kâr amacı gütmeyen koruma kuruluşu Revive & Restore devreye giriyor. Onların yaklaşımı ise yolcu güvercininin en yakın akrabası olan Bant Kuyruklu güvercin ile fenotipik farklılıklara yol açan DNA mutasyonlarını incelemek. Bu şekilde, Bant Kuyruklu güvercinin DNA’sı, yolcu güvercininin özelliklerine benzer hale getirilebilir. Ortaya çıkan melez kuş, yolcu güvercinini tamamen aynısı olmasa da neredeyse ayırt edilemez hale getirecek.
2024 yılında tutsak üreme planları yapılmakta ve bu hibrit kuşların doğaya büyük sayıda salınması ise 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Tazmanya Kaplanı
Bir dönem Avustralya anakarasında, Yeni Gine ve Tazmanya bölgelerinde yaşayan bu keseli hayvan türünün nüfusu, Avrupalıların Avustralya’ya gelmeden önce azalmaktaydı.
1936 yılında, Tazmanya hükümeti Tazmanya kaplanını resmi olarak koruma altına aldığını duyurdu. Ancak duyurudan 59 gün sonra, Benjamin adlı bilinen son örnek, Hobart Hayvanat Bahçesi’nde ihmal sonucu hayatını kaybetti.
2017 yılında, Tazmanya kaplanının tam nükleer genomunun dizilimi tamamlandı. Melbourne Üniversitesi’nden Andrew J. Pask, bir sonraki adımın tamamen işlevsel bir genomun yaratılması olduğunu belirtti. Bu amaç doğrultusunda gereken zaman ve önemli bir araştırma süreci göz önüne alındığında, Tazmanya kaplanını tükenmişlikten geri getirme çabalarının en erken 2027 yılında gerçekleşebileceği düşünülmektedir.
Quagga
Quagga, başının ve vücudunun ön yarısının çizgili, arka yarısının ise kahverengi olduğu, Afrika’nın güney ucunda yaşamış bir çayır zebra alt türüydü. Doğal yaşam ortamında avlanma sonucu nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve son örnek 1883 yılında Amsterdam Hayvanat Bahçesi’nde hayatını kaybetmiştir.
Quagga Projesi, bu tükenmiş türü tekrar canlandırarak insan kaynaklı hataları düzeltmeyi amaçlamaktadır. 1950’lerden itibaren, Quagga’nın selektif üreme yoluyla yeniden üretilebileceği fikri öne sürülmüştür. 1980 yılında mitokondriyal DNA üzerine yapılan araştırmalar, Quagga’nın gerçekten çayır zebra alt türü olduğunu kanıtlamıştır. 1987 yılında, dokuz zebra bireyi seçilerek Güney Afrika’nın Robertson bölgesindeki özel bir üreme çiftliğine getirilmiş ve bu, Quagga’nın yeniden üretim projesinin başlangıcı olmuştur.
Bu zamandan beri, Quagga benzeri özelliklere sahip ek zebralar seçilerek projeye dahil edilmiş, ancak zebra populasyonunun bakımının sağlanabilmesi için program alanı genişletilmiştir.
Projenin başlangıcından bu yana birçok yavru zebranın doğduğu ve ardışık nesillerin ortaya çıktığı görülmüştür. Şu ana kadar, altı birey orijinal Quagga’ya neredeyse tamamen benzemektedir. Henüz tam anlamıyla Quagga olarak kabul edilmese de, bu bireylere “Rau Quagga” adı verilmiştir.
Yünlü Mamut
Nesli tükenmiş en ünlü hayvanlardan biri olan yünlü mamut, fil türü olarak bilinir. Yünlü mamutların soyu yaklaşık M.Ö. 1650 civarında tükenmiştir. Bu tarih, Giza Piramitleri’nin inşa edildiği zamandan yaklaşık bin yıl sonra gerçekleşmiştir.
Japonya, Rusya ve diğer ülkelerden gelen araştırma ekipleri, yünlü mamutları nasıl canlandırabilecekleri üzerine on yıldan fazla bir süredir çalışmaktadırlar. Farklı yöntemler önerilmiştir; ancak mamutların DNA’sını klonlamak için yeterli miktarda DNA bulunmaması nedeniyle bu yöntem henüz mümkün değildir. Permafrost bölgelerinin erimesi ile daha fazla DNA bulunma olasılığı artmaktadır. Başka bir yaklaşım, mamut sperminin kullanıldığı ve Asya fillerinin annelik yaptığı suni döllenme yöntemidir. Üçüncü bir yöntem ise, mamutların genomundan elde edilen genlerin Asya fillerinin genleriyle birleştirilmesini içermektedir.
Hangi yöntem başarılı olursa olsun, projelerin gerçekleşmesi durumunda yünlü mamutların yeniden canlandırılmasının çevre açısından faydalı olabileceği umulmaktadır. Bu hayvanların, küresel ısınmanın yol açtığı çevresel etkileri tersine çevirebileceği teorisi üzerine de tartışmalar yapılmaktadır.
Son zamanlarda Newsweek dergisinde yayımlanan bir makale, bu tükenmiş hayvanların 2027 yılına kadar hayata döndürülebileceğini iddia etti. Aynı şekilde, Mayıs ayında El Pais gazetesinde yer alan bir makale de bu olayın 2028 yılında gerçekleşebileceğini öngördü.
Pirene Dağ Keçisi
Pirenler dağlarına özgü bir alt tür olan Pirenler keçisi, 19. ve 20. yüzyıllarda aşırı avlanmanın etkisiyle nesli tükenmiş bir canlıdır. 1999 yılında, son Pirenler keçisi olarak kabul edilen dişi birey “Celia” adı verilen bir hayvan bulundu. Celia, tasma takılarak işaretlendi ve doku örneği alındıktan sonra doğal yaşam alanına geri salındı. Ancak bir yıl sonra, bir ağacın altında ezilmiş halde ölü bulundu.
2003 yılında, bilim insanları Celia’nın doku örneğini kullanarak klonlama çalışmalarına başladı. Bu amaçla, Celia’nın hücreleri keçi yumurta hücreleri ile birleştirildi. Birçok keçi döllenmesine rağmen sadece bir tanesi hayatta kalmayı başardı.
Elde edilen klon, akciğer defektleri ile doğdu ve sadece yedi dakika yaşayabildi. Bu sonuca rağmen, deney Pirenler keçisi türünün yeniden canlandırılması konusunda önemli bir adım olarak kabul edildi.
Ancak mevcut zorluk, bilim insanlarının sadece dişi bireyin DNA’sına sahip olmalarıdır. Bu sorunu çözmek amacıyla, bilim insanları gelecekteki klonlama çalışmalarında Güneydoğu İspanyol keçileri ile işbirliği yapmayı planlıyor. Bu yaklaşım, Pirenler keçisine benzer özelliklere sahip hibrit bireylerin oluşturulmasına imkan tanıyabilir.
Yaban Öküzü
Pleistosen döneminde yaban öküzü adı verilen devasa bir sığır türü, Avrasya, Kuzey Afrika ve Hindistan alt kıtasında yaygın olarak bulunuyordu.
İnsan uygarlığı ortaya çıktığında, bu türlerin sayısı zaten zirve noktasından büyük ölçüde azalmıştı. Roma dönemine gelindiğinde, sadece Avrupa yaban öküzü türü hayatta kalmıştı. Bin yıl sonra, son yaban öküzleri yalnızca küçük bir grup olarak Polonya ormanlarında yaşamaktaydı. Ancak 1627 yılında, bu türün soyu tamamen tükenmişti.
Yaban öküzünü tekrar canlandırmak için ilk adımlar, 1930’lu yıllarda Heinz ve Lutz Heck tarafından modern sığırları seçici üreme yöntemiyle yeniden üretmeye çalışarak atıldı.
Sonuçlar ilginçti, ancak “Heck sığırları” adı verilen yeni bir tür ortaya çıktı ve bu tür, orijinal yaban öküzlerinden belirgin şekilde farklıydı.
Bu soyu tükenmiş hayvanı tekrar canlandırma çabaları, çeşitli kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. Tauros Programı ve Taurus Projesi, seçici üreme yöntemini kullanarak yaban öküzünü canlandırmayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra, rakip bir kuruluş olan True Nature Foundation tarafından yürütülen Uruz Projesi, gen düzenleme tekniklerini kullanarak bu hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır.
Yaban öküzü, ekosistemin bir köşe taşı türü olarak kabul edilmekte ve bu türün Avrupa’nın doğasına geri dönmesinin turistleri cezbetmesi öngörülmektedir.
Etiketlendi:
- Teknoloji
Ne düşünüyorsunuz?
Fikrini bilmek güzel. Yorum bırakın.